Onur Öymen ve Prof. Poyraz Gürson’dan Yeniçağ’a özel açıklamalar
Yeniçağ / Özel Haber / Fatih Erboz
İsrail ve Hamas arasındaki gerilim içinden geçtiğimiz süreçte dünyada ve bölgede ülkeleri tedirgin etmeye devam ediyor. Emekli Büyükelçi Onur Öymen, gelinen noktada Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerde net bir öngörünün ortaya konmasının erken olacağını belirterek, “Şu aşamada bölgedeki gerilimin bir bölgesel savaşa ya da dünya savaşına evrileceğini ileri sürmek çok iddialı olur” yorumunda bulundu.
Bölgede yaşanan gelişmeleri, tüm aktörleri dikkate alarak değerlendirmek gerektiğinin altını çizen Öymen, yapılacak analizlerde özellikle İran ve İsrail’in hamlelerini birlikte düşünmenin gerekli olduğunu belirtti.
İran’ın son İsrail saldırısı sırasında bütün çıplaklığıyla ortaya çıkan İsrail – ABD ilişkilerine de değinen Öymen “ABD ile İsrail arasındaki bağımlılık ilişkisini ve İsrail’in ABD’nin Ortadoğu’da ileri karakol konumunda olan bir ülke olduğunu da unutmamak gerekiyor. Sonuçta şu aşamada hala bekle-gör noktasındayız bölgede” diye konuştu.
ABD ile İsrail’in birbirine bağımlı olduğuna vurgu yapan Öymen, İsrail bölgede tutunabilmek için ABD’nin istihbaratına, silahına ihtiyaç duyduğunu iddia etti. ABD’nin söz konusu menfaatleri için ülkesindeki Yahudi lobilerine önem verdiğini söyleyen Öymen, “Bu karşılıklı bağımlılık ilişkisi. Bunu bir kere unutmamak gerekir. Bu ilişki bölgedeki gelişmelerde önemli bir rol oynuyor. Bugüne kadar yaşanan gelişmelerde ise bölge ülkelerini tek tek düşünmekten çok ülkelerin özellikle de İran ve İsrail’in karşılıklı hamlelerini bir bütün içeresinde ele almak gerekecektir. İsrail Suriye ve Lübnan ile sınırı olan bir ülke ama esas olarak bu ülkelerde İran etkisi fazla. Bu durumu dikkate aldığımızda bu iki ülkenin atacağı adımları birlikte ele almak kaçınılmaz oluyor. Yani, karşılıklı hamleler burada önem kazanıyor, bu hamleleri birlikte ele almak gerekecektir gelişmeleri değerlendirirken. Bundan sonra bir öngörü ortaya konabilir ama yine de şu aşamada çok erken” ifadelerini kullandı.
“KISA VADEDE ÇÖZÜM GÖZÜKMÜYOR”
İsrail ile ABD arasındaki bağımlılık ilişkisinin yanında, İsrail’in ABD’nin Ortadoğu’da ileri karakolu olduğunun da dikkatten kaçmaması gerektiği uyarısında bulunan Emekli Büyükelçi, “Dolayasıyla bunu da dikkate almak gerekecektir. İran ile İsrail’in karşılıklı hamleleri birlikte ele alındığında bölgedeki gelişmeler üzerinde etkili oluyor. İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’ın askeri kanat liderlerine yönelik sert girişimleri, bunun karşılığında her iki ülkenin birbirlerine füze atması, en son Hamas lideri Haniyye’nin İran’da öldürülmesi karşılıklı hamleler bütününün parçası olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bunların gerçekleşmesine rağmen geldiğimiz noktada yine de bu gerilimin bölgesel bir gerilime ya da savaşa, bunun da ötesinde dünya savaşına evrilmesini söylemek için çok erken. Şu aşamada Ortadoğu için söylenecek en iyi söz bana göre, bekle ve gör noktasındayız” yorumunda bulundu.
Uluslararası kamuoyunun bölgedeki gerilimi azaltması için etkinliğini ortaya koyabilmesi için ABD’nin takınacağı tutumun hayati önem taşıdığını ifade eden Öymen, gelinen son noktada ABD’nin İsrail’e yönelik yardımlarını kesmesinin olası görünmediği söyledi.
Öymen ayrıca “ABD’nin İsrail’e yönelik bir yaptırım uygulaması da beklenmemeli. Dolayısıyla bunlar olamadığı için ve ABD kamuoyunda artan bir tepki de oluşmadığı için İsrail’e yönelik uluslararası yaptırımların hayata geçirilmesi kolay görünmüyor. Öte yandan Almanya, Fransa ve diğer ülkeler kendi kamuoyu nezdinde bir takım girişimler yaparak İsrail’e yönelik bir yaptırım unsuru ortaya koyabilirler mi bu yöntemdir. ABD’den bağımsız kendi iç kamuoyuna yönelik bir baskı unsuru ile uluslararası kamuoyunu hareket geçirme çabaları olabilir mi, bunlar düşünülebilir. Ancak içinden geçtiğimiz süreçte kolay görünmüyor ” tespitinde bulundu.
Ortadoğu’da yaşanan olaylar noktasında kısa vadede bir çözüm ortaya çıkmasının kolay olmayacağının altını çizen Öymen sözlerine “Kısa vadede bir çözüm görünmüyor. Gelecekte de bir çözüm görünmüyor bu meselede. Bundan sonra gelişmeleri Ortadoğu’da yine yakından takip edeceğiz. Ancak ABD uluslararası kamuoyunu frenlediği müddetçe kısa vadede ya da gelecekte çözüm olur demek zor. Öte yandan içinden geçtiğimiz süreçte bekle gör noktasında olayları takip ederek bir yorum yapabiliriz. Tüm gerginliğe rağmen geniş çaplı çatışmalar olacağını söyleyebilmek için gerekli işaretlerin olduğunu da söyleyemeyiz” diye son verdi.
“ABD, ATEŞKESİ SAĞLAYIP PASİFİK BÖLGESİNE GİTMEK İSTİYOR”
Kendi isteği ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayrılarak sivil akademiye intisap eden Prof. Poyraz, Irak’ta Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde ve Suriye sınır birliklerinde üstlendiği vazifeler başta olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri’nin değişik garnizonlarında, topçu subayı olarak görev yapmış bir değerdir.
Yeniçağ Gazetesi’ne konuşan Poyraz, Ortaçağ’daki gerilimin temel nedeni olarak Netanyahu ve kabinesinin iktidarda kalma isteğini göstererek “İsrail bu anlayışla giderse Ortadoğu da İsrail diye bir devlet kalmayacaktır. İsrail’in Philadelphia Koridoru’nu elinde tutmak istemesinin temel nedeni iki devletli çözümün artık yakınlaşması. Akdeniz’de karbon yataklarının zengin olduğu bir kıyıya sahip olacak Filistin devletini kontrol etmek istiyor. Bu nedenle Gazze’yi de bırakmak istemiyor. Gazze’yi kontrol etmek istiyor. ABD ise Ortadoğu’dan Pasifik bölgesine gitmek istiyor ama Kamala Harris’in başkan olması bölgede İsrail ile olan ilişkisine de bağlı. Burada ateşkes ve barışı sağlayıp, Rusya Devlet Başkanı Putin’i de masaya oturtarak anlaşma yapan ABD, Çin’i Rusyasız bırakarak Pasifik bölgesine gitmek istiyor. ABD’nin isteği bu. Son günlerde yaşanan gelişmeler doğrultusunda iki devletli çözüme yakınız diyebiliriz” yorumunda bulundu.
Hamas ve İsrail arasındaki çatışmalı ortamın ABD başta olmak üzere batının çıkarlarına ters düştüğünü ifade eden Gürson, ABD’nin Ortadoğu’da çatışma istemediğinin altını çizerek Ortadoğu’da İsrail ve Hamas arasında ateşkes sağlanmasının ABD tarafından arzu edilen bir gelişme olduğunu belirtti. Gürson sözlerinde “Böylelikle Pasifik bölgesinde Çin ile kızışan rekabetin Çin’in lehine bir jeopolitik ortam hazırlamasına izin vermek niyetinde değil. Bu nedenle ateşkes çağrılarında bulunuyor. Bu noktada İsrail devreye giriyor. İsrail’de Netanyahu hükümeti bugüne kadar zafer çığlıkları atmak istemesine rağmen, bu anlamda somut adımlar atamıyor. İsrail, şu ana kadar esir takası üzerinden olsun, Gazze vahşeti üzerinden olsun ancak bir başarı öyküsü ortaya koyma çabasında. İran ve Hizbullah’ın saldırılarından sonra ortaya çıkan durum ortada. İran özellikle geçtiğimiz günlerdeki füze saldırısından sonra İsrail’e çok net mesaj verdi. Bu mesaj nükleer füze tesislerini vurabiliyorum, vururum mesajıydı. Netanyahu bu mesajı aldı. Dolayısıyla İsrail’in İran’a saldırmak gibi bir durumu olamaz bu noktadan sonra. İsrail, içinden geçtiğimiz süreçte sadece Philedelphia koridoru dediği noktayı kontrol etmek istiyor. Bunun da nedeni Gazze’de kontrolü bırakmak istememesinden kaynaklanıyor” diye devam etti.
ABD’de yapılacak seçimlerin Ortadoğu’daki gerilimi etkileyecek nitelikte olduğunu da kaydeden Gürson, “ ABD her ne kadar bölgede gerilimin sona ermesini istese de önümüzdeki Kasım ayındaki seçimlerden dolayı İsrail’in beklentilerini bir kenara bırakamıyor. Demokratların adayı Kamala Hararris’in başkan seçilebilmesi de zaten ABD’nin Ortadoğu’dan çekip gitmemesiyle bir anlamda doğru orantılı görünüyor. Harris’in başkan seçilmesinden söz ediyorum çünkü küresel sistemin verdiği işaretler şu ana kadar Harris’in başkan seçilmesini gösteriyor. Kaldı ki Cumhuriyetçilerin adayı Trump’a yönelik suikast girişimi de bunu daha önce ortaya koydu. Bu da bir işaretti. Sonuçta ABD bölgede her ne kadar ateşkes isteyip gitmek istese de İsrail Pheledelphia koridorunu tutarak önümüzdeki sürecin de kendi lehine olmasını istiyor” diye konuştu.
İsrail’in Doğu Akdeniz’deki zengin karbonhidrat yataklarını bırakmak istemediğini de belirten Gürson, şunları belirtti: “İsrail aslında Ortadoğu’da bu anlayışla politika sürdürüşe kendi kendini ortadan kaldıracak bir noktaya gelecek. İsrail diye bir devlet kalmayacak. Netanyahu ve kabinesinin sürekli olarak Hamas’a yönelik baskı kurma isteği, Hamas’ın saldırılarına daha sert cevap vereceğiz yolundaki söylemleri ve bu gerilimden zafer çıkarma çabası Mahmut Abbas’ı meşrulaştırıyor, Hamas’ı meşrulaştırıyor. Netanyahu hükümeti iktidarı sürdürebilmek adına bölgede gerilim istedikçe aslında istediklerini elde etmekten de bir anlamda uzaklaşma noktasına doğru geliyor. İsrail her ne kadar karşı çıksa da artık bölgede iki devletli çözüm göründü. Bundan sonra iki devletli çözüm bana göre uzak değil. İsrail zaten bu nedenle Gazze’yi ve Mısır ile oluşturulan Pheledelphia koridorunu elden bırakmak istemiyor. Bölgede kontrolü kaybetmek istemiyor. Eğer bölgede kontrolü kaybederse Doğu Akdeniz’deki zengin hidrokarbon yataklarından faydalanamayacak, bu nedenle Filistin’i kontrol etmek istiyor. Önümüzdeki süreçte iki devletli çözüm noktasında belirli bir noktaya gelineceğini gören İsrail buna yönelik olarak avantaj kazanabilmek için hamleler yapıyor. Çin, Rusya ve dünyada kamuoyunun önemli bir kısmı Filistin noktasında İsrail’in suçlu olduğunu dillendirmeye başladı. ABD üniversitelerinde Filistin eylemleri yapılıyor. İsrail bu süreci okudu ve uluslararası ve bölgesel kazanımlarını korumak ve bunun yanında arttırabilmek için hamle yapıyor.”
“TÜRKİY KİLİT ÜLKE KONUMUNDA”
ABD’nin Pasifik bölgesine kafası rahat gitmesi için Ortadoğu’da suların durulması gerektiğine dikkat çeken Gürson, “ABD’nin esas mücadele edeceği ülke Çin. Bu artık net bir durum. Bu nedenle ABD, bir anlamda Ortadoğu’da zaman kaybetmek istemiyor. Çin’de bunu bildiği için buna göre adımlar atıyor. Öte yandan sürekli Ukrayna konusunda Putin’i masaya çekmek istemeleri de yine Çin ile rekabet üzerine kurulu bir strateji. Yani Çin ve Rusya’yı birbirinden ayırma çabası. ABD, Rusyasız bir Çin ile mücadele etmek istiyor. Rusya devlet başkanı Putin’i de kendi yanına çekmeyi amaçlıyor. Tüm bu ortam içeresinde ise en karlı çıkacak ülke ise Türkiye. Türkiye bu sert mücadele içinde atacağı dikkatli adımlarla bölgede önemli kazanımlar elde edecek. Böyle bir potansiyel oluştu. Türkiye’nin Ortadoğu’da ve Kafkasya’da yapacağı hamleler küresel güçler tarafından yakından takip ediliyor. İran ile ortak hareket eden bir Türkiye Ortadoğu’da örneğin Rusya tarafından, Çin tarafından büyük bir destek alacaktır. Öte yandan Kafkaslarda Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan hatta İran ile ortak hareket edecek Türkiye ise batının tam desteğini alacaktır. Bu nedenle Türkiye kilit ülke konumunda. Türkiye tamda saydığım nedenlerden dolayı ülke için birliğini korumalı, sağlamlaştırmalı. Ekonomi Türkiye’de önemli bir sorun bunu kabul etmek gerekir ama jeopolitik kazanımlar Türkiye’ye aynı zamanda büyük ekonomik fırsatların da kapısını açabilir” ifadelerini kullandı.
Bu ortamda ABD’nin İran’a saldırma potansiyelinin her geçen gün düştüğünü de kaydeden Gürson, sözlerini şöyle tamamladı “ABD’nin bu ortamda İran’a saldırma olasılığı azalıyor. Böyle bir Ortadoğu denkleminde ABD’nin İran’a saldırması macera olacaktır. ABD, İran’a saldıramaz ya da saldırmayacaktır demek elbette çok iddialı olabilir ama bunun maliyeti dikkate alındığında sorun ABD açısından büyük olacaktır. ABD kendi içinde çürüyen bir ülke. Bunu dünyada ilk ve en iyi öngören ülke ise Çin. Çin’de ABD’yi bu yönüyle köşeye sıkıştırma peşinde. ABD’nin küresel güç niteliği her geçen gün tartışılır bir boyuta geliyor. Öte yandan Türkiye bölgesinde bu gelişmeleri de dikkate alarak politikalarını belirlemeli. Suriye’nin Türkiye’nin Suriye’de kontrol ettiği bölgeden çekilmesini istemesi gerçekçi değil. Suriye’deki M-4 otoyolu noktasında Rusya ile ortak devriye atılması dışında adımlar atılmalı. Azez’de yaşayan insan sayısı neredeyse 500 bin, El Bab bölgesinde de aynı durum söz konusu. Türkiye Suriye’den gelen sığınmacıları da oraya göndermeye başladı. Bu şartlarda Türkiye’nin oradan çekilmesini beklemek hiç de akılcı değil. Türkiye Fırat Kalkanı Harekatı’nın yıl dönümü kutlandı geçtiğimiz günlerde. Bu bölgeden Barış Pınarı bölgesine kadar olan yerlerde de tüm kontrol Türkiye’nin olması durumunda bölgede barış ve istikrar adına önemli adımlar atılmış olacaktır.”