Eğitim sistemimiz tam da bu olgu üzerine inşa edilmiş durumda.
Öğrencilere sürekli bilgi yüklüyoruz ama ne işe yaradığını ya da yarayacağını hiçbir şekilde sorgulamıyoruz.
Sınavlarda soru sorulmayan dersler ve o derslerde öğrenilen bilgiler zaten ciddiye alınmıyor.
Sınavda soru çıkan derslerin ve bilgilerin ömrü ise sınava kadar!
Günün sonunda geriye ne kaldığı da hiç kimsenin umurunda değil…
Bilgi hamallığı da tıpkı aşırı kilolar gibi.
Fazlası yarar değil zarar veriyor.
Vücudun dengesini bozuyor, kafamızı karıştırıyor, zihin bulanıklığına ve zihin yorgunluğuna neden oluyor.
Daha da vahimi ise öğrenilen bilgilerden pek çoğunun hayatta bir karşılığının olmadığına yönelik algı!
Bu da fazla kilolar gibi öğrencileri bunalıma sokmaya yetiyor da artıyor…
Hele bir de sınavlar nedeniyle sırtımıza yüklenen bilgiler var ki, örneğin KPSS’ye yönelik bilgi hamallığının mantığını anlamak mümkün olmadığı için öğrenene eziyet vermenin ötesine geçemiyor.
Oysa eğitim yaşam odaklı olmalı ve en önemlisi de öğrenene haz vermeli.
Peki, bunu yapabiliyor muyuz?
Evet demek mümkün değil.
Öğrenme psikolojisi ve öğrenme felsefesi üzerine yeterince kafa yorduğumuzu söylemek abartılı olur.
İşte bu yüzden de öğrenmeyi keyif verici olmaktan çıkartıp eziyete dönüştürüyor sonrasında da üretime dönüştürme yerine yük haline getiriyoruz…
Öğrenmeyi öğretmek
Yeni moda eğitim kavramlarından biri de “öğrenmeyi öğretmek!”
Önemli bir kavram ve mutlaka kazandırılması gereken bir yetkinlik.
Daha önemli olanı ise neyi, niye öğrenmemiz gerektiğidir ki, bu da yeterince hatta hiç sorgulanmıyor.
Eğitimciler çok iyi bilir ki, öğrenci bir bilginin hayatta mutlaka bir karşılığının olduğuna ve ileride kendisine yararı olacağına inanmıyorsa öğrenme konusunda istekli değildir.
Bu nedenle birinci önceliğimiz öğretme değil, nelerin neden öğrenilmesi gerektiğini anlatmak olmalıdır.
Merak uyandırıldığında, kişisel kazanımlar söz konusu olduğunda, öğretilenlerden hangilerinin günü kurtarmak için hangilerinin bir ömür boyu kendisi için yararlı olacağı anlatıldığında emin olun öğrenciler için öğrenme, eziyet olmaktan çıkıp, keyfe dönüşecektir!..
Eğitimin, okulların, kitapların daha önceki hedefi bilgilendirmeye yönelikti.
Oysa bugün bilgiye ulaşmak artık çok kolay.
Sorun hangi bilgiye nasıl ulaşacağı ve daha da önemlisi bu bilginin kendisine ne getireceğine yönelik donanımın öğrencilere kazandırılması.
Peki, bu yönde bir çabamız var mı?
Evet demek abartılı olur.
Eğitimde “reform” sözcüklerinin uçuştuğu şu günlerde keşke biraz da bu konulara kafa yorabilsek, öğrencileri ve isteklerini daha yakından takip edebilsek, sınav odaklı bilgi hamallığının ötesine geçip yaşam odaklı bir eğitime yönelebilsek.
Bu o kadar zor mu?
Değil ama önce bunun gerekliliğine inanmamız gerekiyor ki işte asıl zor olan da bu.
Eski alışkanlıklardan kurtulup bu noktaya gelmek için yeni bir bakış açısı ve yeni açılımlar gerekiyor, bu da sadece eğitimde değil hemen her alanda insanların gözünü korkutuyor.
Özetin özeti: Böyle gelmiş, böyle gider mantığından kurtulduğumuz gün, hamallığın her türlüsünden de kurtulmuş olacağız…